English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

Samstag, 21. Januar 2012

paulo Coelho-Elif ve CIN BAMBUSU

Kitaptan alinti;
"Hilal ben;Türkcede, ayin ilk günlerinde aldigi yay bicimi demektir. Ülkemin bayraginda da vardir hilal."
Elif'in baskahramani dünyaca meshur yazar P.Coelho, bir süredir bilgelik yolunda gelismesinin durdugunu hissetmektedir. Belki de yapmasi gereken tek sey, esrarengiz ustasi J.nin tavsiyesine uyup, "Gönlünün onu cektigi yere,"gitmektir...
Rastlantilar Coelho'yu Rusya'ya savurur. 9288 kilometrelik yolu, bu ucsuz bucaksiz ülkeyi, bastan sona trenle kat etmeye karar verir. Daha ilk duragindan itibaren manevi bir arayisa dönüsen bu yolculukta ona üc kisi eslik eder: Bir Tao ustasi, Rus yayincisi ve en ilginci, yetenekli bir keman virtüözü olan, sira disi genc bir Türk kadini; Hilal...


Kücük bir not: Kitapta en cok ilgimi ceken,-bitkilere olan merakimdan olacak-CIN BAMBUSU idi...
Tohumlar topraga atildiktan sonra tam 5 sene boyunca toprakta ufacik bir sürgün uc verirmis. Büyüme tamamen yeraltinda olur, yatay ve dikey olarak ilerleyen karmasik bir kök yapisi olurmus. Besinci yilin sonunda birden büyümeyen baslayan Cin bambusunun boyu kisa sürede 25 metreyi bulurmus.

Bazen bizim de hayatimizda, tohumlarini attigimiz, hayallerimiz, hedeflerimiz olur,cok yavas ilerledigimizi düsünürüz ama  aslinda dogru zamandir gelmesi gereken...

paulo-coelho- ELIF-Yorum

Ismini ve soyadini kücük harflerle yazdim cünkü, kitaplarini okumaktan büyük zevk aldigim bir yazarin gözümde degerini kaybettiren kitabi oldu ELIF...Büyük hayal kirikligi yasadim ve sanki bir Türk olarak, icten ice de kizdim. Daha önce okudugum kitaplarinda yazar, yeni arayislarini, bilgelige giden yollarda karsilastiklarini, ic dünyasindaki gezinmeleri biz okurlari da büyüleyerek ve sürükleyerek yapmisti. Ama Elif...Yazarimiz sanki yaslilik bunalimina girmis, cok mahrem konulara deginmis, hatta o kadar mahrem ki, biz Türk kadinlarinin yaptigi bedensel temizligimizi de satir arasinda elestirmis. Rusya'da yaptigi tren yolculugunda yasadiklarindan, günlük temposundan, araya ritüellik karistirarak anlatmaya calismis. Tabii bu ritüelligin icinde de henüz 18 yasinda, yetenekli bir kemanvirtüözü olan Türk kizimiz varmis. Kendisinin hayrani olan bu kizimiz "beni de al, beni de al" diye israr edince, (hatta abartili bir israr) yolculugunda onu da yanina aliyor. Edebiyata, emege, hatta diger eserlerine de asla sözüm yok. Fakat bu kitabini begenmedigimi, elestiri niteliginde degil, kisisel bir yorum olarak belirtiyorum. Kitap özetlemek konusunda cok basarili sayilmam. O yüzden kitabin arka sayfasini aynen yazacagim.

Sonntag, 8. Januar 2012

Dil CIKIK! yani ORKIDE, yani SALEP...

En sevdigim ciceklerden biridir ; Orkide... Öyle fazla vaktinizi almaz, ilginizi, alakanizi istemez,  günesleneyim,bronzlasiyim , havam olsun :) derdi de yoktur üstelik, bulundugu mekan birazcik aydinlik olsun yeter...Aklima geldiginde suluyorum ama o, o kadar vefali ki tam 3 yildir, belirli dönemlerde cicegini aciyor.Bir süre sonra tekrar ciceklerini dökecek ve 5-6 ay dinlendikten sonra yine bize "Merhaba" diyecek. Türkiye'de daha ziyade Güney Bölgemizde yetisen bu cicegin bir de öyküsü varmis. Bir zamanlar, hic laf dinlemeyen, patavatsiz, büyüklerine karsi saygisiz, ileri geri konusan, bir türlü yola getirelemeyen bir cocuk varmis. Sonunda Tanri onu cezalandirmaya karar vermis ve onun dilini ensesinden cikarip bir cicege dönüstürmüs. O zamandan bu zamana da  "Dil CIKIK " adi, Anadolu Orkidesinin diger adi olmus.
Simdi de gelelim Salepin hikayesine;
Salep, padisah macununun ana maddesi olarak biliniyor hatta Maras dondurmasina da kivamini ve o özellikli tadini salep veriyor ama salepin, orkide cicegindeki yumrularin tozundan yapildigini yeni ögrendim ve cok sasirdim. Orkideden salep elde edilmesi, sadece Anadolumuza mahsus...Türklerin islamiyeti kabul edisinden sonra alkollü iceceklere alternatif olarak gelistirilmis iceceklerden biri.
980-1037 yillari arasinda yasayan büyük bilgin Ibn-i Sina bir eserinde, salepe iliskin bilgiler verirken "Filozoflar Macunu" olarak adlandirdigi bir macunun yapiminda kullanilan maddeler arasinda salepin de oldugunu belirtmis.

Salepin, hazmi kolaylastiran, gögsü yumusatan, sindirim sistemini düzenleyen etkisine de Üniversitede Tibbi Bitkilerle ilgili egitimimi alirken, okudugum makaleler de rastlamistim.
Bundan sonra da siklikla sifali ve aromatik bitkilerle ilgili bilgilere yer vermeyi düsünüyorum.

Mittwoch, 4. Januar 2012

BARTU'M YENI YILI YÜRÜYEREK KARSILADI!

Canim yavrum...1-2 adimlik yürüyüp, poposunun üstüne düsmelerinden bunalmis olacak ki, tam da yilbasi günü odayi boydan boya dolasti ve bize yeni yilin en güzel hediyesini verdi! Alptan'dan kazandigim deneyimle, o günün artik kirilma noktasi oldugunu anladim. Alp 10 aylikken yürümüstü ama Bartu -düsük kilolu dogdugu icin sanirim- 4 ay daha gec yürüdü. Dogdugu günü hatirliyorum da... Ilkinde oldugu gibi normal doguracagimi düsünmüstüm ama diger taraftan da düsük kilolu dogacagini önceden bildigim bebegimin bu stresi ve yorgunlugu nasil kaldirabilecegi konusunda endiseliydim. Nitekim, saatler süren sancili  bekleyislerin ardindan, sartlarimiz normal dogum icin elvermedi...kalp atislari birden düzensizlesti, doktorlarin, hemsirelerin kosusturmalarini gördükce yasadigimiz o kaybetmek korkusu... Apar topar ameliyathane hazirlandi ve yavrum sezaryenle alindi. Prematüre bebek anneleri ve düsük kilolu bebek doguran tüm anneler eminim benimle ayni yogun duygulari yasamislardir. Hastaneden ciktigimizda 2 kiloydu. Ilk bezini degistirdigim ani hatirliyorum da nasil da üzülmüstüm. Kurbaga bacaklariydi gibi bacaklari:) tutmaya korkmustum, sanki hemen kirilacak gibiydiler. " Benim kücük savascim, bakalim bu savasi kazanabilecek misin?" diye gecirmistim icimden. Ama simdi sükürler olsun. Tüm gelisimiyle normal olan ölcüleri yakaladik.  2012 umarim , insanlarin kendileri icin en degerli ve en önemli olan gelisimlerini bir hediye olarak sunar, tüm insanlara...

Dienstag, 27. Dezember 2011

H&M INDIRIMDE!

Bugün,  ogluma , yaklasan dogum günü sebebiyle özel bir kiyafet bakmak icin H&M'ye girdim. Bir de ne göreyim, kadinlar kasiyerlerin önünde siraya girmisler. Kuyruk almis basini gitmis:) Eee tabii ki indirim varmis:) Belki bu sefer, kendime uygun bir seyler bulurum düsüncesiyle, H&M 'yi yine didik didik ettim ve yine dise dokunur bir model bulamadim. H&M'nin cocuk koleksiyonunu begeniyorum. Bilhassa bebek ve kiz cocugu koleksiyonunda cok basarili, fakat erkek/kadin koleksiyonunu cok tarz bulmuyorum. Ama yine de, etrafimdaki kadinlarin ellerindeki onlarca giysiyle, kuyrukta bekliyor olmalari, bende " ben de almaliyim, evet evet mutlaka bir seyler almaliyim!:)" baskisi yaratti. Hayir acaba ben mi bir sey bulamiyorum diye, itinayla ve dikkatle kadinlarin ellerindekine göz attim ama yok yok yok... Su ana kadar Leopar desenli bir kiyafetim hic olmamisti. En azindan baslangic olsun diye düsünerek asagidaki elbiseyi aldim.


Esasinda en begendigim elbise, renkli ve yatay cizgili olan üstteki elbiseydi ancak bedeni kalmamisti ne yazik ki...

Montag, 26. Dezember 2011

BITIRDIM SONUNDA SENI ;SUC VE CEZA!:)...DOSTOYEVSKI

Nihayet, uzun süreden beri, okumaya niyetlendigim halde bir türlü firsat bulamadigim, Dostoyevski'nin Suc ve Ceza adli kitabini bitirdim. Bu okudugum en uzun kitabiydi. Diger kitaplariyla kiyaslandiginda, gercekten de klasik olmayi hakedecek bir kitap.Cok sürükleyici ve ilk kez bir kitabi okurken, hani korku filmlerinde " ay bakamicim "moodu vardir ya adeta onu yasadim:) Simdi biraz yazarimizi taniyalim;

Dostoyevski 1822’ de koyu Katolik bir ailenin oglu olarak Moskova'da dogmustur.Babasi doktordu.Hasta bir annesi vardi. Disiplinli ve son derece baskici olan babasi,.Dostoyevski'nin  içine kapanik bir çocuk olarak büyümesine neden olmustur. Annesi ölünce babasi içkiye düstü, ogluyla da ilgilenmedi. On alti yasina geldigi zaman Petersburg’ daki mühendis okuluna gönderildi. Okuldayken babasinin bir cinayete kurban gittigini ögrendi. Bir daha da onun adini agzina almadi. Bu arada hayallerinin ürünlerini vermeye  basladi. Yarim  yaratilmis insanlarin  hikayesi olan   “ insanciklar “  adli romanini yazdi. Bundan sonraki dönemlerde aydinlarla birlikte hareket etti. Çari devirip yerine cumhuriyet yönetimini getirmek için yapilan hareketlere katildi. Önce ölüm cezasina çarptirildi, kursuna dizilmek üzereyken cezasi sürgüne çevrildi. Çarin emriyle Sibirya’ ya kürek mahkumluguna gönderildi.  Bundan çok etkilendi, ruhunda silinmeyecek izler meydana geldi. Bunun sonucu olarak sara nöbetlerine tutuldu. 1859 yilinda Petersburg’ a yeniden dönme izni çikti. Geçimini saglamak için durmadan yazdi.Eserlerinde güçlü psikolojik çözümlemeler vardir.Insan ruhunu kendi hayat tecrübelerini de katarak ustaca yansitmasini bilmistir.Çocuklugundan beri rüyalarini dolduran yoksul, merhamate layik, garip insanlarin romanlarini yazmaktan büyük zevk duyuyordu. Ölü Bir Evden Hatiralar,Ev Sahibesi, Budala , Karamazof Kardesler, kumarbaz önemli eserleridir.
 

 SUC ve CEZA;

Fakir bir genç olan Raskolnikov, başarılı olmasına rağmen hukuk fakültesini maddi sebeplerden ötürü yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.Paranın, parayla ne yapılacağını bilmeyen, insanlık ailesine parazit olan aşağılık insanların elinde iken, toplumun gelişmesine büyük katkılar sağlayabileceklerin para sıkıntısı çekmesinin yanlış bir düşünce olduğunu düşünmektedir. Bu yanlışlığı düzeltmek üzere yaşlı ve zengin olan bir tefeciyi, görgü tanığı bırakmamak için öldürür. Kimsenin kendisini görmediğini ve geride bir iz kalmadığını bildiği halde, Raskolnikov müthiş bir tedirginlik içine düşer. İnsanlığını, masumiyetini yitirmiştir. Temiz kalpli Sonya'ya suçunu itiraf eden Raskolnikov, polise de teslim olur ve cezasını çekmek üzere Sibirya'ya gider. Beni en cok etkileyen karakter ise,Sonya idi...Onun  Raskolnikov'a duydugu sevgi ve hayata durusuydu. Raskolnikov'un annesinin sabri ve cirpinisi da beni aglatan bölümleriydi...

Sonntag, 25. Dezember 2011

KELCHSAU-(TIROL URLAUB IN ÖSTERREICH/AUSTRIA)

Her yerde kar var!  Büyük oglumun, günlerdir süren israrina dayanamayarak,bugün , onun  deyimiyle "kar adam oynamak " icin ailecek  bahceye indik, fakat istedigimiz atmosferi bir türlü yakalayamadik...
Bahcedeki karlar temizlenmisti ve oglumun gözlerindeki hayal kirikligina dayanamayip, ani bir kararla, evimize 5-6 km uzakliktaki  "Kelchsau"  kayak beldesine gittik. Iste resimlerle Kelchsau ;



Freitag, 23. Dezember 2011

FROHE WEIHNACHTEN! (MUTLU NOELLER!)



Oglum ve ögretmenleri, kutlama bittikten sonra...Oglum, (iyi uyudugu icin sanirim:)) gayet mutlu görünüyor.

Sevgili esim'in profili:)



Cocuklarin yaptigi ve okul yararina sattiklari marmelatlar...
Dün aksam, büyük oglum Alptan ve okuldaki diger ögrencilerin hazirlamis oldugu,Weihnachten kutlamasina davetliydik. Cocuklar, son haftalarda, bu program icin hazirlanmis, sarkilar ezberlemislerdi. Gecen yil kilisenin ici oldukca sogukmus, ben yeni dogum yaptigim ve bebegim cok kücük oldugu icin katilamamistim. Fakat bu yil, isitilmisti ve etrafimizdaki aileler de bu durumdan oldukca hosnuttu:) Fakat, sicagin verdigi rehavetle bazi cocuklar oturduklari yerde uyuyakaldilar:) Bizim icin cok alisildik bir durum bu, cünkü Alptan gecen yil da uyumustu:) Cocuklar, Cince, Italyanca ve Ingilizce, weihnachten sarkilari söylediler. Tüm ailelerin yüzünde bir tebessüm, korodaki sarki söyleyen cocuklarini seyrettiler, zaten böyle anlar ,anne babalar icin duygularin yogun yasandigi anlardir öyle degil mi?

Sonntag, 18. Dezember 2011

Pogaca tarifi

Hamur isi yapmak, bana göre, hep annemin isiydi, taa ki bir gün , pogaca yapmaya karar verene dek.
Ilk yaptigim hamur islerinden biridir; 'Pogaca'... Pizza ve pideyi ise yeni yeni menüme ekler oldum.
Ben, genellikle peynirli ya da zeytinli yapiyorum ama tabii kiymali ve patatesli olarak tecih edenler de olabilir.
Simdi gelelim tarifine;
* 3 Bardak Un,
* Yarim paket yani 125 gr.margarin (oda sicakliginda),
* 1 Su bardagi yogurt,
* 1 Cay bardagi sivi yag,
* 1 yumurtanin sarisi,
* 1 cay kasigi karbonat
Yapilisi: Önce unu, ardindan margarini ve diger tüm malzemeleri ekleyerek yoguruyorum ve 1 gece buzdolabinda bekletiyorum. Eger misafiriniz gelecekse ve sabah haber verdiyse de bazen 2-3 saat gibi kisa bir süre de dinlenmeye biraktigim oluyor fakat geceden 8-9 saatlik bekleyen hamur kadar iyi verim alinamiyor sanki.
Pogacalarin büyüklügünü de, kendiniz -kac kisilik yapacaksaniz ona göre- ayarayabilirsiniz, mesela cocuklarin cok oldugu dogum günlerinde, daha kücük pogacalar daha sirin ve konsepte uygun oluyor.

Montag, 12. Dezember 2011

Anneannem'in anisina...

Canim Anneanne'm
Beni bilirsin, duygularim hep mahremdir. Sevinclerimi de , acilarimi da icimde yasarim.  Sense paylasmayi  severdin, hep sevgi doluydun, hayat dolu...
Ve ilk kez ben de paylasiyorum. Senin anina...
Bugün 12.12.2011, sen gideli  tam 1 yil oldu. Hic bir seyin eski tadi tuzu yok sensiz. Meger, ruhumuzun kalkani, koruyucu melegiymissin...
Insan yasadiklarindan pisman olmamali derdim, ama gidisinle, pismanliklarimin da arkasinda olmayi ögrendim. Ne cok sey icin pismanim bir bilsen...
Daha cok sarilmadigim, öpmedigim, koklamadigim ve tavsiyelerini dinlemedigim  icin...
Duydum ki; son yolculuguna ugurlamaya akin akin gelmisler, ellerini ayaklarini öpmüsler. Bir tek ben yoktum,ben onu bile yapamadim...
En iyi arkadasim, sirdasim...Asil yürekli anneannem. Simdi düsünüyorum da ne kadar güclü bir kadindin, yasadiklarina ragmen, hayata karsi hep dimdik durdun.
Ölecegin gün bile, espri yapip , etrafindakileri güldürmüssün, acilarin dayanilmazken bile, hep dünden daha iyi oldugunu söylemissin.
Hayat felsefen de , hep bencillikten uzakti,  "sana tas atana, sen ekmek aticaksin yavrum" derdin.
Insan kendini birakmamali,bakimli olmali derdin ve  hayat dolu,caliskan,onurlu olmali... Cok severdin seyahat etmeyi, yeni yerler kesfetmeyi. Sadece gezmis olmak icin degil, gercekten bir cocuk hevesiyle giderdin. 
Van Gölü'ne gittiginde, gölün suyunun tadina baktigini anlatmistin, cok gülmüstük...Zaten hep gülelim isterdin. Senin torunun oldugum icin gurur duyuyorum.
Bizim artik, sözümüz eksik, sohbetimiz , nesemiz eksik ve bizi aydinlatan zümrüt gözlerinin isigi eksik.
Yoklugunla biz karanliklarda kaldik ama sen isiklar icinde, nur icinde yat canim anneannem...