English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

Dienstag, 27. Dezember 2011

H&M INDIRIMDE!

Bugün,  ogluma , yaklasan dogum günü sebebiyle özel bir kiyafet bakmak icin H&M'ye girdim. Bir de ne göreyim, kadinlar kasiyerlerin önünde siraya girmisler. Kuyruk almis basini gitmis:) Eee tabii ki indirim varmis:) Belki bu sefer, kendime uygun bir seyler bulurum düsüncesiyle, H&M 'yi yine didik didik ettim ve yine dise dokunur bir model bulamadim. H&M'nin cocuk koleksiyonunu begeniyorum. Bilhassa bebek ve kiz cocugu koleksiyonunda cok basarili, fakat erkek/kadin koleksiyonunu cok tarz bulmuyorum. Ama yine de, etrafimdaki kadinlarin ellerindeki onlarca giysiyle, kuyrukta bekliyor olmalari, bende " ben de almaliyim, evet evet mutlaka bir seyler almaliyim!:)" baskisi yaratti. Hayir acaba ben mi bir sey bulamiyorum diye, itinayla ve dikkatle kadinlarin ellerindekine göz attim ama yok yok yok... Su ana kadar Leopar desenli bir kiyafetim hic olmamisti. En azindan baslangic olsun diye düsünerek asagidaki elbiseyi aldim.


Esasinda en begendigim elbise, renkli ve yatay cizgili olan üstteki elbiseydi ancak bedeni kalmamisti ne yazik ki...

Montag, 26. Dezember 2011

BITIRDIM SONUNDA SENI ;SUC VE CEZA!:)...DOSTOYEVSKI

Nihayet, uzun süreden beri, okumaya niyetlendigim halde bir türlü firsat bulamadigim, Dostoyevski'nin Suc ve Ceza adli kitabini bitirdim. Bu okudugum en uzun kitabiydi. Diger kitaplariyla kiyaslandiginda, gercekten de klasik olmayi hakedecek bir kitap.Cok sürükleyici ve ilk kez bir kitabi okurken, hani korku filmlerinde " ay bakamicim "moodu vardir ya adeta onu yasadim:) Simdi biraz yazarimizi taniyalim;

Dostoyevski 1822’ de koyu Katolik bir ailenin oglu olarak Moskova'da dogmustur.Babasi doktordu.Hasta bir annesi vardi. Disiplinli ve son derece baskici olan babasi,.Dostoyevski'nin  içine kapanik bir çocuk olarak büyümesine neden olmustur. Annesi ölünce babasi içkiye düstü, ogluyla da ilgilenmedi. On alti yasina geldigi zaman Petersburg’ daki mühendis okuluna gönderildi. Okuldayken babasinin bir cinayete kurban gittigini ögrendi. Bir daha da onun adini agzina almadi. Bu arada hayallerinin ürünlerini vermeye  basladi. Yarim  yaratilmis insanlarin  hikayesi olan   “ insanciklar “  adli romanini yazdi. Bundan sonraki dönemlerde aydinlarla birlikte hareket etti. Çari devirip yerine cumhuriyet yönetimini getirmek için yapilan hareketlere katildi. Önce ölüm cezasina çarptirildi, kursuna dizilmek üzereyken cezasi sürgüne çevrildi. Çarin emriyle Sibirya’ ya kürek mahkumluguna gönderildi.  Bundan çok etkilendi, ruhunda silinmeyecek izler meydana geldi. Bunun sonucu olarak sara nöbetlerine tutuldu. 1859 yilinda Petersburg’ a yeniden dönme izni çikti. Geçimini saglamak için durmadan yazdi.Eserlerinde güçlü psikolojik çözümlemeler vardir.Insan ruhunu kendi hayat tecrübelerini de katarak ustaca yansitmasini bilmistir.Çocuklugundan beri rüyalarini dolduran yoksul, merhamate layik, garip insanlarin romanlarini yazmaktan büyük zevk duyuyordu. Ölü Bir Evden Hatiralar,Ev Sahibesi, Budala , Karamazof Kardesler, kumarbaz önemli eserleridir.
 

 SUC ve CEZA;

Fakir bir genç olan Raskolnikov, başarılı olmasına rağmen hukuk fakültesini maddi sebeplerden ötürü yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.Paranın, parayla ne yapılacağını bilmeyen, insanlık ailesine parazit olan aşağılık insanların elinde iken, toplumun gelişmesine büyük katkılar sağlayabileceklerin para sıkıntısı çekmesinin yanlış bir düşünce olduğunu düşünmektedir. Bu yanlışlığı düzeltmek üzere yaşlı ve zengin olan bir tefeciyi, görgü tanığı bırakmamak için öldürür. Kimsenin kendisini görmediğini ve geride bir iz kalmadığını bildiği halde, Raskolnikov müthiş bir tedirginlik içine düşer. İnsanlığını, masumiyetini yitirmiştir. Temiz kalpli Sonya'ya suçunu itiraf eden Raskolnikov, polise de teslim olur ve cezasını çekmek üzere Sibirya'ya gider. Beni en cok etkileyen karakter ise,Sonya idi...Onun  Raskolnikov'a duydugu sevgi ve hayata durusuydu. Raskolnikov'un annesinin sabri ve cirpinisi da beni aglatan bölümleriydi...

Sonntag, 25. Dezember 2011

KELCHSAU-(TIROL URLAUB IN ÖSTERREICH/AUSTRIA)

Her yerde kar var!  Büyük oglumun, günlerdir süren israrina dayanamayarak,bugün , onun  deyimiyle "kar adam oynamak " icin ailecek  bahceye indik, fakat istedigimiz atmosferi bir türlü yakalayamadik...
Bahcedeki karlar temizlenmisti ve oglumun gözlerindeki hayal kirikligina dayanamayip, ani bir kararla, evimize 5-6 km uzakliktaki  "Kelchsau"  kayak beldesine gittik. Iste resimlerle Kelchsau ;



Freitag, 23. Dezember 2011

FROHE WEIHNACHTEN! (MUTLU NOELLER!)



Oglum ve ögretmenleri, kutlama bittikten sonra...Oglum, (iyi uyudugu icin sanirim:)) gayet mutlu görünüyor.

Sevgili esim'in profili:)



Cocuklarin yaptigi ve okul yararina sattiklari marmelatlar...
Dün aksam, büyük oglum Alptan ve okuldaki diger ögrencilerin hazirlamis oldugu,Weihnachten kutlamasina davetliydik. Cocuklar, son haftalarda, bu program icin hazirlanmis, sarkilar ezberlemislerdi. Gecen yil kilisenin ici oldukca sogukmus, ben yeni dogum yaptigim ve bebegim cok kücük oldugu icin katilamamistim. Fakat bu yil, isitilmisti ve etrafimizdaki aileler de bu durumdan oldukca hosnuttu:) Fakat, sicagin verdigi rehavetle bazi cocuklar oturduklari yerde uyuyakaldilar:) Bizim icin cok alisildik bir durum bu, cünkü Alptan gecen yil da uyumustu:) Cocuklar, Cince, Italyanca ve Ingilizce, weihnachten sarkilari söylediler. Tüm ailelerin yüzünde bir tebessüm, korodaki sarki söyleyen cocuklarini seyrettiler, zaten böyle anlar ,anne babalar icin duygularin yogun yasandigi anlardir öyle degil mi?

Sonntag, 18. Dezember 2011

Pogaca tarifi

Hamur isi yapmak, bana göre, hep annemin isiydi, taa ki bir gün , pogaca yapmaya karar verene dek.
Ilk yaptigim hamur islerinden biridir; 'Pogaca'... Pizza ve pideyi ise yeni yeni menüme ekler oldum.
Ben, genellikle peynirli ya da zeytinli yapiyorum ama tabii kiymali ve patatesli olarak tecih edenler de olabilir.
Simdi gelelim tarifine;
* 3 Bardak Un,
* Yarim paket yani 125 gr.margarin (oda sicakliginda),
* 1 Su bardagi yogurt,
* 1 Cay bardagi sivi yag,
* 1 yumurtanin sarisi,
* 1 cay kasigi karbonat
Yapilisi: Önce unu, ardindan margarini ve diger tüm malzemeleri ekleyerek yoguruyorum ve 1 gece buzdolabinda bekletiyorum. Eger misafiriniz gelecekse ve sabah haber verdiyse de bazen 2-3 saat gibi kisa bir süre de dinlenmeye biraktigim oluyor fakat geceden 8-9 saatlik bekleyen hamur kadar iyi verim alinamiyor sanki.
Pogacalarin büyüklügünü de, kendiniz -kac kisilik yapacaksaniz ona göre- ayarayabilirsiniz, mesela cocuklarin cok oldugu dogum günlerinde, daha kücük pogacalar daha sirin ve konsepte uygun oluyor.

Montag, 12. Dezember 2011

Anneannem'in anisina...

Canim Anneanne'm
Beni bilirsin, duygularim hep mahremdir. Sevinclerimi de , acilarimi da icimde yasarim.  Sense paylasmayi  severdin, hep sevgi doluydun, hayat dolu...
Ve ilk kez ben de paylasiyorum. Senin anina...
Bugün 12.12.2011, sen gideli  tam 1 yil oldu. Hic bir seyin eski tadi tuzu yok sensiz. Meger, ruhumuzun kalkani, koruyucu melegiymissin...
Insan yasadiklarindan pisman olmamali derdim, ama gidisinle, pismanliklarimin da arkasinda olmayi ögrendim. Ne cok sey icin pismanim bir bilsen...
Daha cok sarilmadigim, öpmedigim, koklamadigim ve tavsiyelerini dinlemedigim  icin...
Duydum ki; son yolculuguna ugurlamaya akin akin gelmisler, ellerini ayaklarini öpmüsler. Bir tek ben yoktum,ben onu bile yapamadim...
En iyi arkadasim, sirdasim...Asil yürekli anneannem. Simdi düsünüyorum da ne kadar güclü bir kadindin, yasadiklarina ragmen, hayata karsi hep dimdik durdun.
Ölecegin gün bile, espri yapip , etrafindakileri güldürmüssün, acilarin dayanilmazken bile, hep dünden daha iyi oldugunu söylemissin.
Hayat felsefen de , hep bencillikten uzakti,  "sana tas atana, sen ekmek aticaksin yavrum" derdin.
Insan kendini birakmamali,bakimli olmali derdin ve  hayat dolu,caliskan,onurlu olmali... Cok severdin seyahat etmeyi, yeni yerler kesfetmeyi. Sadece gezmis olmak icin degil, gercekten bir cocuk hevesiyle giderdin. 
Van Gölü'ne gittiginde, gölün suyunun tadina baktigini anlatmistin, cok gülmüstük...Zaten hep gülelim isterdin. Senin torunun oldugum icin gurur duyuyorum.
Bizim artik, sözümüz eksik, sohbetimiz , nesemiz eksik ve bizi aydinlatan zümrüt gözlerinin isigi eksik.
Yoklugunla biz karanliklarda kaldik ama sen isiklar icinde, nur icinde yat canim anneannem...

Mittwoch, 23. November 2011

icli köfte

Neredeyse 1 yildir icli köfte yapmadigimi farkettim, zaman ne kadar da cabuk geciyor...Bu aksam, esime bir sürpriz yapmak istedim ve ise koyuldum. Icli köfte, esasinda biz hanimlari hep korkutur, cünkü, kivamini tutturmak, kizartirken ya da haslarken dagilmamasini saglamak biraz zor gibi görünür. Nitekim, ilk calismam tam bir fiyaskoydu...Yani o kadar dagildi ki, üstüne yumurta kirsaydim, icli menemen olmaya adaydi:) Ama daha sonraki denemelerim oldukca basariliydi, yani tadanlarin yalancisiyim ben de.

Tam olarak kullandiklarimi asagida siraliyorum;
KIYMA HARCI ICIN ; 1 büyük sogan,  bir miktar sivi yag, 250 gr.Hindi kiymasi, bir corba kasigi domates salcasi,tuz,kimyon ve nane
DIS CEPERI ICIN ; 2 Su bardagi ince bulgur, 1 yumurta, 2 corba kasigi un, tuz ve bir corba kasigi salca

YAPILISI ; 

Sogani ince ince kiydiktan sonra, kiymayla birlikte az yagda kavuruyorum, tuz, kimyon ve salcayi da ekleyerek ve sürekli karistirarak kivamini almasini bekliyorum. Bazi tariflerde, 4-5 adet sogan kullanildigini gördüm fakat bu miktar bana cok fazla geldi, 1 adet kafi. DIS harci icin, 2 bardak köftelik bulgura, 2 bardak kaynar su döküyorum, yani bire bir kullaniyorum. Bir süre bulgura,suyla dans etmesi ve onunla kaynasmasi icin zaman veriyorum:) Yaklasik 10 dk. yeterli oluyor. Zaten bu esnada da ic malzemesini hazirliyorum. Ic malzeme hazir olup sogudugunda,bulgura dönüyorum,bir yumurta, 2 kasik un, tuz, salca ve azicik da kimyon ekleyip, iyice yoguruyorum. Bu yogurma safhasi biraz uzun sürüyor, macun seklini almasi gerekiyor. Bu sefer, karisima bir bardak irmik eklemeyi unuttum, ama iyi ki unutmusum, bu haliyle daha güzel oldu. Harci, cevizden biraz daha büyük toplara ayirip, her birini isaret parmagi yardimiyla döndürerek(delerek) cukur olusturdum, bu cukurlarin icine kiymali harci ekleyip agizlarini kapattim ve klasik icli köfte seklini almasini sagladim. Tüm bunlari yaparken, elinizi sik sik islatirsaniz, karisimdaki un sayesinde, distaki bulgurun, hamur kivamini almasini sagliyorsunuz ve isiniz kolaylasiyor. Daha sonra da tavada bir miktar yagda narin dokunuslarla sürekli cevirerek kizarttim. 
Afiyet olsun...

 

GLÜHWEIN (SICAK SARAP)


Daha önce Innsbruck'ta, sokakta dolasirken, merak edip , bardakta satin aldigim ve tadina baktigim Glühwein'i o zamanlar hic begenmemistim. Daha sonra, Almanca Ögretmenim'e tadinin berbat oldugundan bahsettigimde, bu sarabin iyi yapilmamis ve karisiminin iyi ayarlanmamis olabilecegini söyleyerek, kendince savunmaya gecmisti. Yine de, o zamandan bu yana 2.bir denemem ya da Glühwein'e ikinci bir sans vermisligim olmamisti. Alisverisim sirasinda, bir de bu sarabin, sisede satilanlarina gözüm ilisti.  Üstelik sokakta bardakla satilanlarin yari fiyatinaydi! Siseye söyle bir göz attim, icindekiler cok cezbediciydi. Tarcin, limon suyu, feslegen, karanfil...Bir de sekerli oldugu göz önünde bulunrulursa, aslinda böyle bir karisimin, normal sartlar altinda , cok nefis bir tadi olmasi gerekiyordu. Veee netekim de öyleymis. Tadina bayildim. Icki kültürüm hic olmadi&olamadi. Cünkü yemek esnasinda, bir seyler iceceksem bu;  illa ki sekerli olmali, o anlamda sicak sarap (biraz isitilmasi gerekiyor, ama kesinlikle kaynatilmamali) bu boslugu doldurdu. Kis aylarinda Almanya ve Avusturya'da icilen, bilhassa Yilbasi yaklastikca, sokaklarda siklikla görülen bu sarap türünü, eski zamanlarda kalitesiz saraplari maskelemek adina bahsettigim baharatlarla karistirarak ortaya cikarmislar. Cok da iyi olmus...


Sonntag, 13. November 2011

KAYISI VE ERIK RECELI

Yurtdisinda yasamaya basladigim günden bu yana, eksikligini hissettigim tadlardandir, bizim mis kokulu recellerimiz...Kahvaltilarimizda olmazsa olmazlarimdandir. Kötü komsunun, insani ev sahibi yapmasi misali, gurbet insana, recel yapmayi da, mantiyi, icli köfteyi, pizzayi ve hatta kiymali pideyi bile yaptiriyor insana...
Ilerleyen günlerde, diger tariflerimi de resimleriyle birlikte ekleyecegim, fakat bugün sadece kayisi ve erik receli ile
tarifler bölümümü aciyorum. Tatli baslayip, tatli devam edelim...

KAYISI ve ERIK RECELI:   

Malzemeler: 1 kg Kayisi, 1 Kg Seker, 1 adet Limonun suyu
Yapilisi       : Kayisilari önce bir iki kez yikadim, cekirdeklerini cikarip 4'e böldüm. Ben recelin her zaman iri taneli olmasindan yanayim, siz daha kücük parcalar elde etmek istiyorsaniz, daha kücük parcalara ayirabilirsiniz. Bir tencereye dizip üstüne sekeri döktüm. Eger, receli, 2-3 kilo kayisidan yapacaksaniz, dilimlediginiz kayisilari önce bir kat dizip, üstüne sekeri, sonra 2.kati ve tekrar sekeri eklemek suretiyle:) isleme devam edebilirsiniz. (Birden kendimi, tv de program yapiyormus gibi hissetim:)) Geceden sabaha kadar bu sekilde beklettim. Ertesi gün öglene dogru, üstüne hic su eklemeden,kendi suyuyla kaynattim, kaynarken üstünde olusan köpükleri kasik yardimiyla aldim. Suyunun kivamini anlamak icin, kaynamaya basladiktan 20-25 dk.sonra bir corba kasigiyla suyundan alip, sogumasi icin porselen tatli tabagina aldim, soguduktan sonra akisini gözlemledim, zaten o zaman anliyabiliyorsunuz, agir bir sekilde akiyorsa yogunlugu iyi demektir, akmiyorsa kayisilari icinden tel bir süzgecle baska bir kaba alip, kaynatmaya devam etmek gerekiyor. Kayisilar icindeyken kaynattim bir kez ama püre gibi oldu, hosuma gitmedi, ben ayrica resimde de gördügünüz gibi kayisi cekirdeginin icindeki bademlerden de atiyorum, ayri bir havasi oluyor, tadi cok aman aman degil tabii ki ama, daha vitaminli oluyormus gibi geliyor bana...Indirmeden 7-8 dk. önce de limon suyunu ekliyorum. Limon suyunu daha önce hep tariftekinin yarisi kadar ekliyordum, cünkü limon eksisi bana yeterli gibi görünüyordu. Fakat tecrübe ettigim kadariyla, sicakken ve ilk anda cok eksi gibi görünse de recelin raf ömrünü uzatmasi acisindan 1 adet limonun eklenmesi cok daha basarili yapti tarifi. Üstelik recel dinlendikce, kokusu ve aromasi da daha güzel oluyor. Erik receli icin de ayni tarifi uygulayabilirsiniz. Sadece erik recelinde farkli olarak, cekirdek iclerini kullanmiyorum:))
Afiyet olsun...





                   


Dienstag, 8. November 2011

Austria, Kitzbühel (2)





Austria, Kitzbühel

Daha önce, Hochzeitsmesse (Gelinlik Fuari) nedeniyle gittigim Kitzbühel'e, bu kez gezmek amaciyla gittim. Kitzbühel bu kez; lüks butikleriyle, tarihi dokusunu kaybetmemis sokaklari ve binalariyla birlikte, modernle klasik mimarinin zevkli bir sentezi halinde karsiladi bizi...




Sonntag, 30. Oktober 2011

RATTENBERG VE CAM SANATI

Bugün, yine Tirol eyaleti sinirlari icerisinde bulunan Rattenberg'deydik. Inn nehri ve kayalik dag yamaci arasinda kurulmus olan bu sehir, 1200'lü yillarin mimari sitilini ve dokunuslarini halen korumaktadir.
Cam imalati, hediyelik cam tasarimlari ticareti ve turizm baslica gecim kaynagidir.







Montag, 24. Oktober 2011

Avusturya'nin, en ünlü kayak merkezlerinden KITZBUHEL

Avusturya’nın en lüks kayak merkezlerinden birisi olan ve “Kitz” olarak bilinen lüks Kitzbühel, Hahnenkamm ve Kitzbüheler Horn Dağları arasında bulunur. "Kitz" türkce karsiligi, Geyiktir ve Kitzbuhel'in bir cok yerinde, resmini görebilirsiniz.Her kış yapılan Dünya Kupası Kayak Yarışlarının en zorlu pistlerinden birisi Hahnenkamm’ın Streif bayırıdır. Yazın, Tirolean kasabası, Avusturya Açık Turnuvası için akın eden tenis sevenleri agirlar. Arnavut kaldırımlı Orta Çağ sokakları, spor arabalar ve lüks butikler ile dolu olduğundan, Avrupalı zenginler arasında oldukca tercih edilen bir yerdir. Ayni zamanda Swarovski ailesinin de burada bir cok gayrimenkulu bulunmaktadir.
Dün, WKO ve 2 Media | Event- & Werbeagentur (Organizasyon firmasi)'un ortaklasa düzenledigi,gelinlik ve aksesuarlari fuarindaydik, özellikle geleneksel gelinlikleri cok güzeldi, herseyin gelenkesel ve kimligi olanini daha cok seviyorum...





Montag, 17. Oktober 2011

HEPIMIZ BIRER YILDIZIZ. NE CIKAR ATESBÖCEGI SANSALAR BIZI

Hindistan'in unutulmaya yüz tutmus edebiyatcilarindan biridir RABİNDRANATH TAGORE. Onun bir sözüyle baslamak istedim yazima. Nedendir bu, Avrupa'ya, Amerika'ya hayranligimiz bilinmez ama ben de gec tanistim kendisiyle, eserlerini de kendimi elestirerek ,okuyorum simdilerde...Mesela hic anlam verememisimdir Türk doktorlarinin da,Yunan bilgin Hipokrat yerine neden örn. Ibni Sina yemini etmediklerini:) Neyse bugün TAGORE'nin bir öyküsünü paylasmak istiyorum.


“Ne güzel bir laf Tanrım. Düşünüyorum da, sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek. Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi, naif yönlerimizin keşfedilmesi, cesaretsizliğimizin anlaşılması, korkularımızın paylaşılması sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız. Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında. Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.

İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler. Kirpiler ve kaplumbağalar gibi. Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk? Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi? Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize. Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi? Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?

Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak. Ne çıkar ateşböceği sansalar beni. Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz? Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi, korkaklığımı, sevgi isteğimi en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup bir kuş gibi uçacağım özgürce. Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine. O da çözülecek belki.

Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince. Oysa bir görebilsek bunu. Kalmadı böyle insanlar demesek. Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak. Kırılmaktan korkmasak. İncinsek, yaralansak. Ne olur bir darbe daha alsak. Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu. Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez. Tekrar, tekrar bıkmadan denesek. Ve kucaklaşsak yeniden. Tıpkı eskisi gibi. Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi. O zaman fark edeceğiz. Ne kadar özlediğimizi birbirimizi. Neler biriktirdiğimizi, kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.

Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa. Vakit az, paylaşmak, sarılmak için. Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır. Yüreği daha fazla küstürmemek lazım. Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan. Ve koşullar bir türlü düzelmeyen. Sevgiye çok ihtiyacımız var. Ufukta kara bir kış görünüyor. Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri. Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı. Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize. Yalnızlığa mahkûm ediyor bizleri. Hem hepimiz bir yıldızız. Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.

Rabindranath Tagore

Sonntag, 16. Oktober 2011

Facebook, Ekonomi ve Maslow ücgeni:))

Sizi bilmem ama ben sahsen Facebook'un Maslow teorisine direkt, Ekonomiye ise dolayli etkisini, keyifle izliyorum. Önceleri, ön yargiyla yaklastigim, simdilerde ise gözlem dünyama, güzel gözlemeler:) sunan bu platformu hepimiz ne cok sevdik ve meger ne kadar da ihtiyacimiz varmis böyle bir platforma... Mesela teknolojiye olan katkisini düsünürsek, fotograf makinasi, Laptop, Netbook ve daha niceleri neredeyse "Fizyolojik ihtiyaclarimiz"  kategorisine girdiler. Kilik kiyafetimize daha bir itina gösterir olduk, gidecegimiz yerleri de ayni itinayla secer olduk, bazilarimiz model, bazilarimiz sair, bazilarimiz yazar, bazilarimiz felsefeci, bazilarimiz modaci, bazilarimiz ise sarkici olduk.  Cok da iyi basardik, gezdigimiz, yedigimiz, her seyi fotograflar olduk. Bir cok konuda oldugu gibi bu konuda da, engel olamadigim bir aykirilik hissi var icimde, mesela, oglum kabiz oldugunda ve sonucta  o malum olayi gerceklestirdiginde, cikan sonucu fotograflamayi cok istiyorum! ama olmuyor iste illa ki gezdigim yerleri , yedigim yemegi ya da kendimi  fotograflamam gerek. Ama bunlarin benim icin önemi yok ki, bir keresinde büyük oglum ciddi sekilde kabiz olmustu mesela lavman yapmislardi. Sonuc harikaydi. O koku,o an dünyanin en güzel kokusuydu benim icin. Hatta esim ve ben neredeyse aglayacaktik. O sekil yani!:) Mesela, yedigim yemekteki, sarimsagin resmini cekmek istiyorum, Mozart'in evini degil de , yerdeki solucanin resmini cekmek ve onlari koymak istiyorum Face'e, ama henüz hazir degiliz degil mi böyle seylere...
Neyse, konumuza dönersek,ABD'li psikolog Abraham Maslow da yasasaydi, eminim, buluslarini Facebook öncesi ve  Facebook sonrasi olarak tekrar irdelerdi...
Herseye ragmen ,hayatimiza, hos bir seda tadinda dokunan her sey gibi,Facebook'u da sevdik.






Maslow teorisi
Vikipedi

Maslow teorisinin veya ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi, ABD'li psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir insan psikolojisi teorisidir.

Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha 'üst ihtiyaçlar'ı tatmin etme arayışına girdiklerini ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini sözkonusu etmektedir. Maslow'un kişilik kategorileri kendi aralarında bir dizilim oluştururlar ve her ihtiyaç kategorisine bir kişilik gelişme düzeyi karşılık gelir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.

Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir.

Fizyolojik gereksinimler(nefes,besin,su,cinsellik,uyku,denge,boşaltım)
Güvenlik gereksinimi(vücut,iş,kaynak,etik,aile,sağlık,mülkiyet güvenliği)
Ait olma,sevgi,sevecenlik gereksinimi(arkadaşlık,aile,cinsel yakınlık)
Saygınlık gereksinimi(kendine saygı,güven,başarı,diğerlerinin saygısı,başkalarına saygı)
Kendini gerçekleştirme gereksinimi(erdem,yaratıcılık,doğallık,problem çözme,önyargısız olma,gerçeklerin kabulü)


Maslow'a göre birey için o an baskın olan gereksinimler hangi kategoriye ait gereksinimler ise, diğer deyişle günlük etkinlikleri ağırlıklı olarak hangi gereksinimleri doyurmaya yöneliyorsa, kişilik gelişmişlik düzeyi de onun istencinden ya da seçiminden bağımsız olarak bu gereksinim kategorisine karşılık gelen düzeyde bulunacaktır.

Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur.

Belirli bir gereksinim kategorisindeki gereksinimlerin karşılanması durumunda kişi, bir üst kategorideki gereksinimleri karşılamaya yönelecektir. Bu durum kişilik gelişme düzeyini de bir üst düzeye sürükleyecektir.


Kaynaklar [değiştir]

Maslow, A. H. (1943). A Theory of Human Motivation. Psychological Review, 50, 370-396.
Maslow, A. H. (1965). Eupsychian Management. Note that the Andy Kay featured in this book is the Andy Kay of Kaypro. Hardcover ISBN 0-87094-056-2, Paperback ISBN 0-256-00353-X.
Maslow, A. H. (1970). Motivation and Personality, 2nd. ed., New York, Harper & Row. ISBN 0-06-041987-3.
Wahba, M. A., Bridwell, L. G. (1976). Maslow reconsidered: A review of research on the need hierarchy theory. Organizational Behavior and Human Performance, 15, 212-240.